Fikriyat Gazetesi

Top Menu

  • Anasayfa
  • Akademik
    • Tarih
      • Yakın Tarih
      • Türk Tarihi
      • Dünya Tarihi
      • Amerika Tarihi
      • İslam Tarihi
      • Avrupa Tarihi
      • Asya Tarihi
    • Sosyoloji
      • Antropoloji
      • Ünlü Filozoflar
      • Sosyoloji Bilimi
      • Ünlü Sosyologlar
    • Psikoloji
      • Psikoloji Bilimi
      • Ünlü Psikologlar
    • Sinema
      • Türk sineması
      • Amerikan Sineması
      • Avrupa Sineması
      • Rus Sineması
      • Hint Sineması
      • Kült Filmler
      • Uzakdoğu Sineması
      • Ünlü Yönetmenler
    • Müzik
      • Türk Halk Müziği
      • Ünlü Sanatçılar
      • Klasik Batı Müziği
      • Klasik Türk Müziği
    • İlahiyat
      • İslam
      • Akaid
      • Kur’an
      • Siyer
      • Hadis
    • Felsefe
      • İslam Felsefesi
      • Modern Felsefe
      • Antik Yunan Felsefesi
      • Eski Mısır
    • Eğitim
      • Akademik Dünya
      • Pedagoji
      • Eğitim Kuramları
      • Çocuk Eğitimi
      • Üniversiteler
    • Edebiyat
      • Türk Edebiyatı
      • Dünya Edebiyatı
      • Ünlü Yazarlar ve Şairler
    • Makaleler
    • Biyografi
    • Geleneksel Sanatlar
  • Haberler
  • Siyaset
  • Ekonomi
  • Kültür Sanat
  • Sağlık
  • Spor
  • Bilim – Teknoloji
  • Medya

Ana Menu

  • Anasayfa
  • Haberler
  • Siyaset
  • İslam Dünyası
  • Kültür Sanat
  • Ramazan
  • Akademik
  • Yazarlar
  • Anasayfa
  • Akademik
    • Tarih
      • Yakın Tarih
      • Türk Tarihi
      • Dünya Tarihi
      • Amerika Tarihi
      • İslam Tarihi
      • Avrupa Tarihi
      • Asya Tarihi
    • Sosyoloji
      • Antropoloji
      • Ünlü Filozoflar
      • Sosyoloji Bilimi
      • Ünlü Sosyologlar
    • Psikoloji
      • Psikoloji Bilimi
      • Ünlü Psikologlar
    • Sinema
      • Türk sineması
      • Amerikan Sineması
      • Avrupa Sineması
      • Rus Sineması
      • Hint Sineması
      • Kült Filmler
      • Uzakdoğu Sineması
      • Ünlü Yönetmenler
    • Müzik
      • Türk Halk Müziği
      • Ünlü Sanatçılar
      • Klasik Batı Müziği
      • Klasik Türk Müziği
    • İlahiyat
      • İslam
      • Akaid
      • Kur’an
        • Tefsir
        • Meal
        • Kavramlar
      • Siyer
      • Hadis
    • Felsefe
      • İslam Felsefesi
      • Modern Felsefe
      • Antik Yunan Felsefesi
      • Eski Mısır
    • Eğitim
      • Akademik Dünya
      • Pedagoji
      • Eğitim Kuramları
      • Çocuk Eğitimi
      • Üniversiteler
    • Edebiyat
      • Türk Edebiyatı
      • Dünya Edebiyatı
      • Ünlü Yazarlar ve Şairler
    • Makaleler
    • Biyografi
    • Geleneksel Sanatlar
  • Haberler
  • Siyaset
  • Ekonomi
  • Kültür Sanat
  • Sağlık
  • Spor
  • Bilim – Teknoloji
  • Medya

logo

Fikriyat Gazetesi

  • Anasayfa
  • Haberler
    • Önlem almayan Amerikan polisi, yine PKK/PYD tarafını tuttu

      15 Haziran 2017
      0
    • Dünyadaki en kötü açlık krizi

      15 Haziran 2017
      0
    • Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü cezaevi önünde bitecek

      15 Haziran 2017
      0
    • İşsizlik verilerinde düşüş başladı

      15 Haziran 2017
      0
    • Erdoğan TBMM’deki iftar programına katıldı

      15 Haziran 2017
      0
    • CHP'nin Açmazı

      15 Haziran 2017
      0
    • Başbakan Yıldırım Yunanistan'a gidecek

      14 Haziran 2017
      0
    • TBMM Koruma Daire Başkanlığı Şube Müdürü gözaltına alındı

      14 Haziran 2017
      0
    • Rakka'da sivil katliamı

      14 Haziran 2017
      0
  • Siyaset
    • Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü cezaevi önünde bitecek

      15 Haziran 2017
      0
    • Erdoğan TBMM’deki iftar programına katıldı

      15 Haziran 2017
      0
    • CHP'nin Açmazı

      15 Haziran 2017
      0
    • Her zamanki gibi "Direniş" peşindeler

      14 Haziran 2017
      0
    • Kılıçdaroğlu, CHP grubunu acil toplantıya çağırdı

      14 Haziran 2017
      0
    • Bahçeli: Türkiye doğru yolda

      13 Haziran 2017
      0
    • Hızlı tren hattı, 12 bin kilometreye çıkacak

      13 Haziran 2017
      0
    • Sağlıkta Cumhuriyet tarihinin en büyük reformları yapılıyor

      13 Haziran 2017
      0
    • İsrafın önlenmesi için meclis harekete geçti

      11 Haziran 2017
      0
  • İslam Dünyası
    • Dünyadaki en kötü açlık krizi

      15 Haziran 2017
      0
    • HARİTALAR ÇİZİLİYOR DİYORUZ, AYDINIMIZ BELGENİZ VAR MI? DİYOR

      15 Haziran 2017
      0
    • Rakka'da sivil katliamı

      14 Haziran 2017
      0
    • İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük katliam

      14 Haziran 2017
      0
    • Katar krizi yetmedi!

      14 Haziran 2017
      0
    • Mısır, Filistin'in can damarlarını kesiyor!

      14 Haziran 2017
      0
    • Muson yağmurları Bangladeş'i vurdu

      14 Haziran 2017
      0
    • Filipin ordusu, sosyal hesapları izliyor

      14 Haziran 2017
      0
    • İslam Medeniyetinin Yeniden Dirilişi

      14 Haziran 2017
      0
  • Kültür Sanat
    • Tarihi manastır turizme kazandırılacak

      14 Haziran 2017
      0
    • GELENEKLİ SAN’ATLARA DÂİR…

      13 Haziran 2017
      0
    • Gökyüzünden görülen heykeller!

      13 Haziran 2017
      0
    • Hatay Arkeoloji Müzesi 'en büyük' olma yolunda

      13 Haziran 2017
      0
    • 11 müze daha yıl sonuna kadar hizmete açılacak

      12 Haziran 2017
      0
    • 'Cülus-ı Hümayun' Topkapı Sarayı'nda

      10 Haziran 2017
      0
    • Arif V 216 filminden ilk kareler

      9 Haziran 2017
      0
    • Sezen Aksu öykü kitabı çıkarıyor

      9 Haziran 2017
      0
    • Türk ressamın resimleri Valensiya'da

      8 Haziran 2017
      0
  • Ramazan
    • Erdoğan TBMM’deki iftar programına katıldı

      15 Haziran 2017
      0
    • Çocuklarımıza Kur’ân’ı Nasıl Sevdirelim?

      15 Haziran 2017
      0
    • Namaz ve Şehir: İslam’ın Görünür Veçhesi Namaz Hakkında Bazı Mülahazalar

      13 Haziran 2017
      0
    • Kadim Bir Kulluk Geleneği Olarak İtikaf

      12 Haziran 2017
      0
    • Bayram müjdesi erken geldi

      12 Haziran 2017
      0
    • RAMAZAN VE BAĞIMLILIKLARDAN KORUNMA

      12 Haziran 2017
      0
    • Darda kalmışların göz aydınlığı Kızılay

      12 Haziran 2017
      0
    • Türbedeki nöbet, ziyaretçi sayısını katladı

      11 Haziran 2017
      0
    • Türk Kızılayı ve THY'den Musullu sığınmacılara iftar

      10 Haziran 2017
      0
  • Akademik
    • Çocuklarımıza Kur’ân’ı Nasıl Sevdirelim?

      15 Haziran 2017
      0
    • Amerika'nın İslamofobya endüstrisi

      14 Haziran 2017
      0
    • Padişahların mutlak otoritesi Avrupalılar’a örnek oldu

      14 Haziran 2017
      0
    • Batı'nın diğer 'öteki'si olarak: Rusya

      14 Haziran 2017
      0
    • Amerika'nın siyah tarihi

      14 Haziran 2017
      0
    • Osmanlı'nın olmazsa olmaz kitabı: Mukaddime

      14 Haziran 2017
      0
    • zekeriya erdim

      Büyüyen Ve Gelişen Türkiye’nin YENİ-YERLİ-YETERLİ EĞİTİM MODELİ

      14 Haziran 2017
      0
    • İslam Medeniyetinin Yeniden Dirilişi

      14 Haziran 2017
      0
    • Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cemil Meriç'i andı

      13 Haziran 2017
      0
  • Yazarlar
    • Çocuklarımıza Kur’ân’ı Nasıl Sevdirelim?

      15 Haziran 2017
      0
    • zekeriya erdim

      Büyüyen Ve Gelişen Türkiye’nin YENİ-YERLİ-YETERLİ EĞİTİM MODELİ

      14 Haziran 2017
      0
    • İslam Medeniyetinin Yeniden Dirilişi

      14 Haziran 2017
      0
    • Biberiye bitkisi

      13 Haziran 2017
      0
    • GELENEKLİ SAN’ATLARA DÂİR…

      13 Haziran 2017
      0
    • Göğe dokunamayan eller

      13 Haziran 2017
      0
    • Namaz ve Şehir: İslam’ın Görünür Veçhesi Namaz Hakkında Bazı Mülahazalar

      13 Haziran 2017
      0
    • Kadim Bir Kulluk Geleneği Olarak İtikaf

      12 Haziran 2017
      0
    • RAMAZAN VE BAĞIMLILIKLARDAN KORUNMA

      12 Haziran 2017
      0
  • Önlem almayan Amerikan polisi, yine PKK/PYD tarafını tuttu

  • Dünyadaki en kötü açlık krizi

  • Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü cezaevi önünde bitecek

  • İşsizlik verilerinde düşüş başladı

  • Erdoğan TBMM’deki iftar programına katıldı

AkademikBiyografiDünya EdebiyatıEdebiyatÜnlü Yazarlar ve Şairler
Anasayfa›Akademik›William Faulkner’ın yalnızlığı

William Faulkner’ın yalnızlığı

By admin
11 Haziran 2017
1689
0

“Şunu anladım ki yaşamanın her türlüsüyle, yazmanın her türlüsü arasında kapatılmaz bir uçurum uzanır…. Yaşayabilenler yaşar, yaşayamamanın acısını çekenler de bu acıyı yazarlar….”  W.Faulkner

***

William Faulkner, Amerika’da ve Amerika dışında ün salmadan önceki yıllarını -belki gençlik gücünün yüreğindeki coşkunluğundan, belki de ruhundaki kıpırdanışları yazmağa çırpındığı eserlere çağlayanlarca dökemediği için , dar varlığına kıstırılmış olduğunu duymanın acısı yüzünden- hayatını çocukluğundan beri efsanelerini dinlediği azgın yaşantılarla dolu bir serüven gibi yaşadı. O vakitler, yaşayabiliyordu; yaşayamamanın felaketi ve sancısı, kezzap gibi özlemi yoktu içinde. Ama, adı kendi ülkesinde ve denizaşırı ülkelerde dillere destan olur olmaz Faulkner, sanki yaşamak macerasından vazgeçiverdi de sakin, düzenli, hareketsiz bir hayatın içinden, ufacık çevresindeki insanlık gerçeklerini (kendi gönlünün kenarsız çerçevesinde var oluşun tragedyasını) manevî yaşantılar halinde duymaya ve duyurmaya koyuldu.

Amerika Birleşik Devletlerinin Güneyinde Mississippi Eyaletinin Ogford kasabasında yaşayanlar, William Faulkner’ın otuzunu henüz aşmışken yalnızlığı seçmesini garip karşılamadılar aslında. Kimi, ta delikanlılık çağından beri Faulkner’ın meraklı olduğu tuhaflıklardan bir tanesi daha diye düşündü bunu; kimi (eserlerini okuyup yaşamak karşısında duyduğu iğrenmeyi ve derin kaygıyı sezmiş olanlar) yalnızlık içinde kendi ruhuna dönüşünü bir tanrılaşma çabası olarak gördüler. Gerçekten, Faulkner yeryüzünün uğradığı manevi felaketi -Faulkner’ın deyimiyle “insanlığın kör tragedyası” nı yalnızca seyretmek ve anlatmak istiyor gibiydi. Çevresinden kaçmadı, hatta çevresinin yaşamasındaki tarihsel ve gündelik dramı içine sindirmek, yoğunlaştırmak, heyecanlarla yoğurmak için ömrü boyunca kasabasının efsanelerini can kulağıyla dinledi, aile ve kişilerin hayatını izledi, dalgın hissini uyandıran gözleriyle evleri, ambarları, yolları, çiftlikleri, kasabanın mahkemesini, kiliseyi didik didik etti. ‘Gelgelelim, çevresinin yaşayışına doğrudan doğruya katılmadı; o çevrenin tam ortasında var olmaya devam ederken tedirgindi, kapanıktı, sürgündü. Canilerin, zırdelilerin; sapıkların, fahişelerin hep bir arada zincire vurularak kapatıldıkları göz gözü görmez., küfü iliklere işleyen bir zindana – dayanamayıp ölenlerin leş kokusuyla, canı çıkmayanların et kokusuyla kaplı bir ortaçağ mahzenine düşmüş bir ozan’ gibiydi Faulkner kendi kasabasında. Etrafını dinliyordu, görüyor, seziyor, anlıyordu. Ama içinde değildi çevresinin; daha doğrusu, hem içinde (varlığının bütün melekeleriyle içinde), hem de dışındaydı (bilincinin bütün boyutlarıyla dışında).

“Öldükten sonra dirilirsem,” demişti Faulkner bir kere. “Dünyaya bir tembel çaylak olarak gelmek isterim. Kimse nefret etmez ondan, kimse kıskanmaz; ne bir isteyeni vardır, ne arayıp soranı; hiçbir vakit tedirgin edilmez, tehlikeye düşmez:. Canının istediğini yer, yaşar.” Faulkner için yalnızlık, insan hayatının haysiyetiydi. Birçok değerlerini yitirmiş olan insanlar çağdaş dünyada tek başına, mert ve gururlu yaşamanın bilincini bile elden kaçırmışlar diye düşünüyordu. Hiç değilse, kendisi bakir bir ormanın karanlık, tüyler ürpertici,ama her zaman vakarlı yalnızlığını yaşamağa çalıştı.

Faulkner, gençlik yıllarını bir yandan huzursuz, darmadağın yönsüz çırpınarak kimliğini bulmak yolunda, bir yandan da alınyazısındaki yaratıcılıktan hiç kuşkusu yokmuş gibi güvenlik içinde, şaşmaz bir tutkuyla geçirdi. Hem yaşamağa, hem yaratmağa yöneliyor gibiydi o sürede. On iki yaşındayken sayısını bir peniye sattığı gazeteyi (ailesinin eskiden başından geçenlerle ilgili yazılar, hikayeler vardı bu tek sayfalık gazetede) çıkarttığı günden otuz ikisine geldiği vakit kendisini ilk büyük üne kavuşturan Ses ve Öfke romanının yayımlanmasına kadar, bazen azgın, bazen üzgün, ama hayatla daima içlidışlı, kanlı-canlı geçen yirmi yılına, olaylarının çoğu eserlerine geçmemiş olan bir serüven sığdırdı.

Gençken taşkındı Faulkner’ın ruhu. Kabına sığamayan, delişmen bir taşkınlık. Yazmanın gerektirdiği disiplinden başka hiç bir kalıba girmeyen bir iç özgürlüğü, akıcı bir benlik ilkokuldayken bile derslerinin hepsine yan çizerdi ama, yazarlıktan yana kesin kararını daha üçüncü sınıftayken vermişti: Öğretmen bütün öğrencilere ilerde ne olmak istediklerini sorduğu vakit Faulkner hiç düşünmeden “Ben büyük dedem gibi yazar olmak istiyorum,” demişti.

Sonradan İngilizce’nin çağdaş şaheserleri’nden bir kaçını verecek olan, hatta Andre Gide’in “Amerikan yazarlarının en önemlilerinden birisi, belki de en önemlisi” diye tanımlıyacağı Faulkner, orta okulda dil ve edebiyat dersleri’ni bile zar zor izlerdi. Koleje gitmek şöyle dursun, orta okul eğitimini bitiremedi. Ünlü bir yazar olduktan sonra eğitim durumunu sık sık söz konusu yapardı. Nobel Armağanını kazandıktan çok sonra Faulkner’a şu soruyu sordulardı: “Hayallelerinizi niçin bu kadar karışık anlatıyorsunuz?” Faulkner: “Cahilliğim yüzünden,” diye cevap vermişti. “Eğitim görmedim ki. Okulla başım hoş değildi, okula gitmedim. Zenaatimi kendi başıma öğrendim. Galiba o yüzden bir miktar saçmalıktan kendimi kurtaramadım.” İlk kitaplarından biri olan , Sartoris’te bir kahramandan şöyle söz ediyordu Faulkner: “Eğitimine o kadar vakit harcamıştır ki, hiçbir şey öğrenmeğe fırsat bulamamıştır.” Büyüdükten sonra -yirmi yaşında- Mississippi Üniversitesine özel öğrenci olarak yazılıp birkaç ders almıştı; işin tuhafı, Fransızca ve İspanyolca notları eni-konu iyiydi de İngilizce notu kırıktan öteye geçmedi, hatta bir İngilizce dersinden kaldı. Onun üzerine, on dört aylık çalışmasını yarım bırakıp ayrıldı üniversiteden.

Ortaokulu bırakması, ne derslerindeki başarısızlıklardan, ne kötü bir olay yüzünden olmuştu – ne de okul takımında futbol oynarken burnu kırıldığı için. Faulkner, derslerin cenderesinden kurtulsun diye çıkmıştı ortaokuldan. Büyükbabası, Oxford’da bankacıydı, aylak torununu bankaya aldı, ama Tanrı’nın yazarlıktan başka hiçbir şeye adamadığı Faulkner bu işi de benimsemedi. Üstelik, yeni bir meraka kapıldı: “Okulu bırakıp Büyükbabamın bankasında işe girdim. Orada Büyükbabamın içki şişelerindeki şifayı keşfettim. Büyükbabam boyuna odacıdan kuşkulanır, dururdu. Odacının çekmediği kalmadı.” Odacının günahı olmayan şifayı Faulkner ömrü boyunca yapayalnız ve vahşi içki âlemlerinde arayacaktı.

Faulkner, 1914 yılında, on yedi yaşındayken, komşulardan birinin oğlu olan Phil Stone’la dost oldu. Faulkner’dan dört yaş büyüktü Phil Stone, Yale Üniversitesi’nde parlak bir eğitim görüp avukat olmuştu; geniş bir kültürü vardı, zengin bir kitaplığı. Stone, yeni yazarlar ve yeni eserler tanıttı Faulkner’a. Gerçi Faulkner, evinde ta büyükdedesinin zamanından beri genişleyen aile kitaplığından rastgele seçtiği bir alay kitabı okumuştu ama, öğrendiği şeyler kafasının içinde darmadağındı. Stone, Faulkner’ın okumasına bir düzen ve yön verdi. Faulkner, artık Keats, Swinburne, Shelley gibi şairleri, İmgeleri, Rus romancılarını ve üslubundan en çok etkilendiği James Joyce’u okuyordu. Stone’la Güneyin eski yaşayışından, İç Savaştan, o bölgedeki gerileme ve ahlak buhranından konuşuyordu uzun uzun…

Birinci Dünya Savaşı patlak verdikten sonra, Faulkner -hercümerç içinde olan ruhunun serüven özlemini gidermek, heyecanlı sahneler ve günler yaşamak, insanlığın savaş alanındaki en yoğun dramlarıyla haşır-neşir olabilmek için- askere gitmeye heves etti. Önce kilosu az diye, almadılar. Ama Faulkner savaşa katılmayı aklına koymuştu bir kere; bir süre ne bulduysa yedi ama, kilosunu arttıramadı. Daha başka askerlik şubelerinde talihini denedi, onlar da ya boyu kısa diye, ya da çok zayıf diye tersyüzü çevirdiler Faulkner’ı. Sonunda, savaşın son yılında, Phil Stone’un yardımıyla İngiltere Kıraliyet Hava Kuvvetlerinin Kanada Bölümüne girebildi. Toronto’da havacılık eğitimini bitirmek üzereyken savaş sona erdi. Ölüm karşısında ruhunu denemek, varlığını yeni heyecanlarla ve gerçek yaşantılarla yoğurmak için kıvranan Faulkner, bir gün bile, bir an bile savaşa katılmamıştı. Oxford’a döndü; yüreğindeki acıdan başka ayağında sızı vardı, topallıyordu. O zaman Oxford’da bir efsane çıktı: Faulkner Fransa’da savaşırken uçağı düşmüş de yaralanmış diye. Belki kendisi ortaya atmıştı bu masalı, belki öyle sananlara işin doğrusunu anlatmamıştı; her neyse, birçok kimsenin gözüne bir gazi, bir kahraman gibi göründü bir süre. Aslına bakılırsa, barışın ilan edildiği gün Faulkner yanına bir:arkadaşıyla bir şişe içki almış, bir uçağa atlayıp havada cambazlıklar yapmış, sonunda sarhoş kafayla uçağı tepe üstü hangarın damına çarptırmıştı.

Oxford’da işsiz-güçsüz, hırpani, sarhoş dolaştı bir süre, Görülecek şeydi üstü-başı: Yalınayak, başında asker kasketi, sırtında bol bir ceket pantolon, gözünde bir monokl, Faulkner’a Oxfordlu’lar “Kont Bozuntusu” diye ad taktılar. Sırf monokl takıyor diye değildi bu. Ne de Faulkner Mississippi’nin soylu sayılan ailelerinden birinin çocuğu olduğu için (Faulkner’ın büyük dedesi, Mississippi’de efsaneleşmiş kişilerden Albay William Cuthbert Falkner’dı. Albay, Meksika Savaşında kahramanca vuruşmuş, daha sonra iki kere cinayetten sanık olarak mahkemeye verilmişti, iki sefer de beraat etmişti. Faulkner’ın kendisini bildi bileli dinlediği hikayelere göre, Albay, Mississippi’de yerel siyasette aktifmiş. Bilgisizler Partisi’nin lideri olmuş, bu tuhaf topluluk; Katolik düşmanı, yabancı düşmanı olarak tanınırmış; Amerikan İç savaşı başlar başlamaz Albay, kendi birliğini toplamış ve Güney Eyaletleri Ordusu’na katılmış hemen, savaştan sonra da altmış millik bir demiryolu döşetmiş, hatta bu demiryolunu ta Meksika Körfezi’ne kadar uzatmayı tasarlıyormuş. Bir yandan koskoca bir çiftlik işletirmiş Albay. Ayrıca bir kolej açmış, bir piyes yazmış, bir gezi notları kitabı, iki tane, de roman yayımlamış. William Faulkner işte bu büyükdedesine, özenerek daha çocukluğundan beri yazar olmak istermiş.

Albay Falkner 1889 da Mississippi Eyalet Meclisine seçilmiş; seçildiği gün, şehrin meydanında iş ve siyaset rakiplerinden Thurmond diye bir adam tabancasını çekip vurmuş Albayı.) Faulkner’:a “Kont Bozuntusu” diyorlardı, çünkü kılık kıyafet köpeklere ziyafet haliyle bile Faulkner’ın görünüşünde yine de gururlu, üstün, başkalarına neredeyse yukardan bakan bir taraf vardı. Kendini çılgınca arayan, istediğini yapmayı becerememiş olan delikanlıların çevrelerindeki, olgun insanları şaşkına uğratmaya çabalamasından pek farklı değildi belki de Faulkner’ın yaptığı: Gün oldu sakal bıraktı, sivri sakal; gün oldu baston taşıdı elinde, ya da Mississippi’nin eski kumarbazları gibi giyindi. Ama belki daha o zamanlarda bile kişiliğinin yaratıcı yönündeki üstünlüğü hissediyordu da çevresini küçümseyip kendisini dış görünüşüyle herkesten apayrı, bambaşka tutmak istiyordu. Kimbilir?

Faulkner, durulmak bilmeyen bir hızla yaşadığı günlerinin içinden şiirler yazıyordu ruhundaki buhranları ve heyecanları değil de, huzur özlemini anlatan küçük lirik şiirler; hikayeler yazıyordu, arkadaşı avukat Stone’un sekreterinin daktiloya çekip dergilere postaladığı ve herbiri geri çevrilince dosyalara yerleştirip sakladığı azgın taşkın hikayeler. Marangozluk, boyacılık, ateşçilik gibi olur olmaz işlerde çalıştı; sık sık sarhoş oluyor, arada sırada Memphis şehrine giderek genelevlerde gününü gün ediyordu. Bir ara, Oxford’un sıkıntısmdan kurtulmak ve edebiyat alanında talihini denemek için, New York’a gitti Faulkner – sözüm ona desinatörlük eğitimi görecekti orada. Altı ay kadar kaldı New York’ta: Bir Rum lokantasında bulaşıkçılık yaptı, sonra büyük bir mağazanın kitap bölümlünde çalıştı. Ama yine benliğinden söküp atamadığı kasabasına döndü: Bu sefer Mississippi Üniversitesinin posta memuru oldu. Bu işteyken “Mavi Kuş Sigorta Şirketi”ni kurarak öğrencileri sınıfta kalmaya karşı sigortalamaya girişti (primlerin miktarı, profesörün bilgi ve tecrübesinden, sınıfın büyüklüğünün çıkarılarak öğrencinin bilgisizliğiyle bölünmesi suretiyle tesbit ediliyordu.) Üniversitede çıkan Çığlık dergisine birkaç karikatürle üç-beş şiirini verdi. Şiirlerini basmayan editör, sonradan dedi ki: “Karikatürler şiirlerden çok daha iyiydi doğrusu.” O sıralarda izci oymak başılığı da yaptı; çocukları sevdiği için bu işten epey zevk alıyordu, ama bir Papaz, Faulkner’ın ayyaşlığını öne sürerek engel oldu.

Faulkner -ilerde kazanacağı yazarlık başarısını hiçbir şeyin gölgelememesini sağlamak için olsa gerek; posta memurluğunda başarısızlığın en güzel örneklerinden birini verdi: Öğrencilere gelen mektupları günlerce dağıtmıyordu, kucak dolusu mektubu damgalayıp göndermeye yanaşmıyordu, kaybettiği mektubun haddi hesabı yoktu, hoşuna gitmeyen dinsel yayınları çöp tenekesine atıyordu. Bir yanda posta birikmişken oturup fütursuzca kitap okuduğu (bazılarına göre, iş başında briç oynadığı) için işten çıkardılar Faulkner’ı. Ama, işten atıldığını öğrenince Faulkner kendisi bir istifa mektubu döşendi: “Kapitalist düzen içinde yaşadığım süre boyunca paralı kimselerin isteklerinin yaşamamı etkilemesini kabul etmek zorundayım. Ama, Allah canımı alsın ki bir posta puluna iki paralık yatırım yapabilen her başıbozuğun ,ağız kokusunu dinlemem. İşte, efendim, buyrun istifamı.” O günlerde bir arkadaşına diyordu ki: “Açık havaya çıktığıma, hayatın renklerini seyrettiğime, pipomla yazı kağıtlarıma kavuştuğuma, hayal; kurup yazdığıma öyle seviniyorum ki. Bundan sonra hiçbir vakit saatin boyunduruğuna girmeğe, basmakalıp işlerin gündelik sıkıntısını çekmeğe niyetim yok.”

 

 

Talat Sait Halman

EtiketTalat Sait HalmanWilliam Faulkner
Önceki Haber

Başbakan’dan dünyaya uyarı!

Sonraki Haber

İsrafın önlenmesi için meclis harekete geçti

İlgili Haberler .

  • AkademikAmerika TarihiBiyografiBiyografiMakalelerTarih

    Ali Köse: Malcolm X

    29 Mayıs 2017
    By admin
  • AkademikEdebiyatTürk EdebiyatıÜnlü Yazarlar ve Şairler

    Kocakarı ile Ömer

    19 Mayıs 2017
    By admin
  • Fatmanur AltunSosyolojiYazarlar

    Göğe dokunamayan eller

    13 Haziran 2017
    By admin
  • AkademikTarihTürk Tarihi

    ABD ile ilk temas 217 yıl önceydi

    1 Haziran 2017
    By editor3
  • AkademikBiyografiBiyografiEdebiyatİlahiyatMakalelerTarihTürk EdebiyatıTürk TarihiÜnlü Yazarlar ve Şairler

    Mehmed Akif Ersoy Biyografisi

    29 Mayıs 2017
    By admin
  • AkademikHaberlerManset

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cemil Meriç’i andı

    13 Haziran 2017
    By editor2 editor2

ilgili Haber

  • Türkiye’nin yeni obüsü ‘Yavuz’ geliyor

  • ABD’nin Ortadoğu’da kaybettiği silahlar

  • 4. İslami Dayanışma Oyunları’na Türkiye damgası

İslam Dünyası

Dünyadaki en kötü açlık krizi

Birleşmiş Milletler, Yemen’in kıtlığın eşiğinde olduğu uyarısında bulunarak, 17 milyondan fazla kişinin bir sonraki öğününün nereden geleceğini bilmediğini bildirdi Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric, günlük basın brifinginde, ...
  • HARİTALAR ÇİZİLİYOR DİYORUZ, AYDINIMIZ BELGENİZ VAR MI? DİYOR

    By admin
    15 Haziran 2017
  • Rakka’da sivil katliamı

    By editor2 editor2
    14 Haziran 2017
  • İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük katliam

    By editor5 editor5
    14 Haziran 2017
  • Katar krizi yetmedi!

    By editor5 editor5
    14 Haziran 2017

Fikriyat Gündemi

  • 15 Haziran 2017

    Önlem almayan Amerikan polisi, yine PKK/PYD tarafını tuttu

  • 15 Haziran 2017

    Dünyadaki en kötü açlık krizi

  • 15 Haziran 2017

    Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü cezaevi önünde bitecek

  • 15 Haziran 2017

    İşsizlik verilerinde düşüş başladı

  • 15 Haziran 2017

    Erdoğan TBMM’deki iftar programına katıldı

Kültür Sanat

  • 14 Haziran 2017

    Tarihi manastır turizme kazandırılacak

  • 13 Haziran 2017

    GELENEKLİ SAN’ATLARA DÂİR…

  • 13 Haziran 2017

    Gökyüzünden görülen heykeller!

  • 13 Haziran 2017

    Hatay Arkeoloji Müzesi ‘en büyük’ olma yolunda

  • 12 Haziran 2017

    11 müze daha yıl sonuna kadar hizmete açılacak

Fikriyat Ramazan

Nesimi’den Güldür Gül

Vav Radyo

SON HABERLER

  • 15 Haziran 2017

    Önlem almayan Amerikan polisi, yine PKK/PYD tarafını tuttu

  • 15 Haziran 2017

    Dünyadaki en kötü açlık krizi

  • 15 Haziran 2017

    Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü cezaevi önünde bitecek

  • 15 Haziran 2017

    İşsizlik verilerinde düşüş başladı

  • 15 Haziran 2017

    Erdoğan TBMM’deki iftar programına katıldı

AKADEMİ HABERLERİ

  • 15 Haziran 2017

    Çocuklarımıza Kur’ân’ı Nasıl Sevdirelim?

  • 14 Haziran 2017

    Amerika’nın İslamofobya endüstrisi

  • 14 Haziran 2017

    Padişahların mutlak otoritesi Avrupalılar’a örnek oldu

  • 14 Haziran 2017

    Batı’nın diğer ‘öteki’si olarak: Rusya

  • 14 Haziran 2017

    Amerika’nın siyah tarihi

Biyografiler

  • 5 Haziran 2017

    Soğuk Savaş Amerika’sının nihilisti

  • 1 Haziran 2017

    Şehit generalin tüyleri diken diken eden kahramanlık öyküsü

Site Haritası

  • Anasayfa
  • Akademik
  • Haberler
  • Siyaset
  • Ekonomi
  • Kültür Sanat
  • Sağlık
  • Spor
  • Bilim – Teknoloji
  • Medya
© Copyright Fikriyat. All rights reserved.